Siverek, Şanlıurfanın en büyük Türkiye'nin ikinci büyük ilçesidir.
SİVEREK İLÇE TARİH
SİVEREK RESİMLER
SİVEREK FOTOĞRAFLAR
SİVEREK MANZARALAR
SİVEREK GÖRÜNTÜLER
SİVEREK TANITIM
SİVEREK KÜLTÜR
SİVEREK COĞRAFYA
SİVEREK
ŞANLIURFA SİVEREK
Siverek, sönmüş, bir yanardağ olan Karacadağ'ın batısında, Fırat'a doğru uzanan bölgede, Diyarbakır-Şanlıurfa-Adıyaman arasındaki üçgen kurulmuş bir şehirdir.
Tarihi, Sümer ve Asurlulara kadar uzanan şehir, Asurlular döneminde yığma bir tepe üzerine inşa edilen kale etrafında kurulmuştur. Şehire hükmedenler tarafından zaman zaman onarılan kalenin son olarak Bizans İmparatoru II.Costantin tarafından Diyarbakır'a gelecek saldırıları önlemek ve çevredeki önemli yolları kontrol altına almak amacıyla yeniden tamir ettirilmiştir
. Tarihte pek çok medeniyetlere beşiklik eden ve değişik milletlerin hakimiyetine giren Siverek, Milattan sonra Araplar, İranlılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı İdarelerinde çok mamur günler geçirdiği gibi, çeşitli savaşlarda tahrip edilip yıkık bir köy halini aldığı zamanlar da olmuştur. Diyarbakır'ın fethinden önce Halid b.Velid tarafından eyalet merkezi olmuş, daha sonra Bizanslıların idaresinde Batlamyus'un rivayetine göre Kontopolis'lik yapmıştır.
Selçukluların Anadolu'ya girmesiyle, Melikşahın komutanlarından Bozan Bey tarafından (1097) Urfa Kontluğuna,daha sonra Musul Atabeyi Nureddin Zengi idaresine geçmiştir. 1400'lerde Timur'un tahribatından nasibini alan Siverek sırasıyla Mısırlıların (1426), Akkoyunluların (1435), bilahere İranlıların eline (1451) geçmiştir. Yavuz Sultan Selim'in Ridaniye Savaşı dönüşünde (1517) Osmanlı idaresine geçen şehir, İranlılar tarafından tekrar zapt edilmişse de, bu uzun sürmemiş, 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından tekrar Osmanlıların idaresine geçmiş ve Harput eyaletine bağlı bir kaza merkezi yapılmıştır.
Osmanlı idarecileri tarafından zamanla şehire camiler, hanlar, medreseler, hamamlar ve çarşılar yapılıp kalesi tamir edilerek, 1908 yılında mutasarraflık yapılarak Çermik, Hilvan (Karacurun), Viranşehir Siverek'e bağlandı.
Milli mücadelede ve Urfa'nın kurtuluşunda çok büyük kahramanlıklar gösteren Siverek 1923'te vilayet merkezi yapıldı. Ancak Sivereklilerin bu mutlu sevinçleri fazla uzun sürmedi. Bölgedeki aşiret yapılanması ve bu aşiretler arasındaki akıl almaz rekabet ve şahsi ihtiraslar maalesef Siverek vilayetinin 1926 yılında ilçe yapılmasına sebebiyet vermiştir.
İşte Siverek'in Cumhuriyet devri macerasının başlangıcı... 1926'dan 1996'ya kadar tam 70 yıl... Evet tam 70 yıl... Bu uzun yıllar içinde Siverek geniş arazisi, verimli toprakları, mücadeleci ve çalışkan insanları ile pek çok il merkezini sosyal ve kültürel açıdan geride bırakarak, ama maalesef çok acı günler yaşayarak, günümüze bir mücadelenin (il olma mücadelesinin) adeta sembolleşen şehri olarak Türkiye gündemine yerleşmiştir.
Türkiye genelinde kültür ve ilim dünyamıza pek çok değerli isimler armağan eden Siverek, maalesef belli başlı üç nedenle kendisine layık olan ve gelmesi gereken yere gelememiştir.
1.Aşiretler arasında bitip tükenmek bilmeyen ve bölgede adeta sosyal bir kangren olan kan davaları ve ölümler... Yerleşik hayatı cehenneme çeviren kan davalarının sosyal ve ekonomik, hatta zirai hayata getirdiği zararları yeri geldikçe inceleyeceğiz.
2.1970'lerden sonra başlayan anarşi ve terör olayları,Siverek'i ve çevresini çalkalamış,şehri zaman zaman yaşanmaz bir hale getirmiştir. Bunun neticesi olarak pek çok insan ve bilhassa zengin ve şehirli tabaka Siverek'i terk etmiştir.Bunun yanı sıra okumuş kitle de büyük şehirlere giderek beyin ve sermaye göçüne sebep olmuşlardır.
3.Siverek'in ilçe merkezi olarak kalması ilçede gerekli alt yapı ve yatırımların yapılmamasına neden olmuş.Diyarbakır ile Şanlıurfa illeri arasında sıkışmış, bu iki büyük il ile rekabet imkanı da olmadığından buralara da büyük oranda sermaye ve yetişmiş insan gücü vermiştir.
Siverek'te yapılması gereken ve Siverek'in hakkı olan özel ve kamu yatırımları maalesef yukarıda sayılan üç nedenle çevre illere kaymıştır.Kısaca bugün Siverek,sosyal, kültürel,ekonomik,sanayi ve idari yönden olması gereken yerde değildir.
İşte bu çalışmamızda, yıllarca ihmal edilen, yeterince tanınmayan ve tanıtılmayan Siverek'i bu günkü ve gelecekteki insanlarımıza anlatmak, geçmişini bu güne, bu gününü de yarınlara, gelecek nesillere aktarmak istedik. Başarabildik mi? Bu soruya maalesef gönül huzuru ile evet diyemeyeceğiz.Neden mi?
Öncelikle itiraf edelim ki bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen arkadaşlar,bu işe gönüllü ve pek çok zorluğu ve imkansızlığı göze alarak girişmişlerdir. Tarihi ve arkeolojik araştırmalarda,ekipman ve finans ihtiyacı herkesin malumudur.Bizler maalesef bu imkandan mahrumduk.Geçmişin derinliklerine fazla uzanamadık.İmkanlarımız buna elvermedi. Ayrıca bir bölgeyi etraflı bir şekilde tam olarak ortaya koyabilmek için, tarih, arkeoloji, antropoloji, coğrafya, sosyoloji, edebiyat gibi bilim dallarının uzmanlarına ihtiyaç vardır.
Bizler tamamiyle bu konuların uzmanı olduğumuz ve dört dörtlük bir çalışma ortaya koyduğumuz iddiasında değiliz. Biz karanlıkta çevreye küfredileceğine, bir mum yakarak,hiç olmazsa o mum ışığı kadar karanlığı aydınlatma görevini üstlendik. En azından bu günkü Siverek'i gözler önüne serdik. Kitapta kullandığımız resimler orijinaldir. Bir çok konu ilk defa işlenmiştir. Ayrıca kitabın sonunda Viranşehir Varidat katibi Siverekli A.Celilzade Zühtü Efendi'nin "KEŞKÜL" kitabının Siverek'le ilgili bölümünü ilk defa aslına sadık kalarak yayınlıyoruz. İkincisi yine ilk defa 1852-1853 yılları Siverek Şer'iyye Sicillerinin tez konusu olduğu bir çalışmanın özetini de Araştırmacı Sayın A.Nasır YİNER'in imzasıyla yayınlıyoruz. Bunlara ilaveten kitabımızda yer yer şiir makale ve Siverek'i anlatan hikayelere de yer verdik.
Üzülerek belirtelim ki, Siverek'in tarih ve kültürü ile ilgili yapılmış çalışmalar çok azdır. Dileğimiz bundan sonraki günlerde Siverek'in tarih ve kültürünün konunun mütehassıslarınca daha bilimsel bir tarzda,araştırılıp gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Kültür
SİVEREK İLÇE KÜLTÜR
ESKİ HÜKÜMET KONAĞI ve GAZİ PAŞA İLKOKULU
1903 Yılında Sultan Abdülhamid'in emri ile yapılmıştır.Bu binaların yapımında zamanın belediye başkanı Cudi Paşa ile Kaymakam Kemal Bey'in girişimleri etkili olmuştur.Hükümet konağı binası kare planlı,iki katlı ve kesme taşlardan inşa edilen binanın ön cephesinde 6 sütunlu bir eyvan bulunmaktadır.Aynı inşaat 1908 yılında bitirilmiş ve aynı yıl Mutasarrıflık olan Siverek'e atanan ilk mutasarrıf Macit Bey tarafından hizmete açılmıştır.Daha sonra vilayet sarayı ve Siverek ilçe olduktan sonra hükümet konağı olarak kullanılmıştır.1980 yılında meydana gelen yangında binanın ahşap kısımları yanmıştır.Siverek'in bu görkemli tarihi binası Anıtlar Yüksek Kurulu tarafında koruma altına alınmışsa da henüz ciddi bir onarım yapılmamıştır.
Eski Gazi Paşa İlkokulu hükümet konağı ile aynı tarihte yapımına başlanmıştır.1908 yılında lise olarak faaliyete başlamış, ancak Siverek 1926 tarihinde ilçe olduktan sonra lise kaldırılmış, bina Gazi Paşa ilkokulu olarak hizmete devam etmiştir.1966 yılından sonra bir ara Kız Meslek Lisesi ve daha sonra İmam Hatip Lisesi olarak kullanılmıştır. Bina şimdi boş olarak onarılmayı beklemektedir.
YERALTI HAMAMI
Yaklaşık 1750 yıllarında kalenin güneyinde yapılan araştırmalar sırasında bulunmuştur.İç odalarından birinin duvarında bulunan aslan başı kabartması Hitit sanatının özelliklerini yansıtmaktadır.Rivayete göre kral ailesi kalenin içindeki gizli bir geçitle bu hamama gelirmiş.Ancak hamam yeniden kullanılmak üzere tamir edilirken bu tamirat sırasında hamam bütün tarihi özelliklerini kaybetmiştir.
ABDALAĞA HAMAMI
Siverek kalesinin doğusundaki bu hamam da Osmanlı mimarisinin güzel örneklerinden biridir. Ancak zamanında korumaya alınmadığından büyük ölçüde tahrip olmuştur Bugün Siverek Spor Klubü tarafından kullanılmaktadır. Siverek'te bulunan tarihi Cıncıklı Hamamı da Osmanlı Mimarisi eseridir. Hala kullanılmaktadır.
SİVEREK İLÇE HANLAR
HANLAR
Osmanlı döneminde sayısı 13 olan hanlardan bu gün eski özelliğini koruyan Gümrük Hanı, Hacı Yusuf,Kirazlar, ve Osman Paşa Hanlarıdır. Diğerleri ya kısmen değiştirilmiş, ya da beton yapılarla tamamı değiştirilmiştir.Gümrük Hanı bir dönem belediye binası olarak kullanılmıştır.Bu gün keçeciler başta olmak üzere değişik esnaf tarafından kullanılmaktadır.
SERAP ÇEŞMESİ (İNİYE SEREBİ)
Yeraltı hamamından 150 metre uzaklıkta ve yine yeraltında yapılmış siyah bazalt taşlardan örülmüş, kubbeli bir yapıdır.Suyunun nereden geldiği bilinmemekle beraber, bunun taşlardan yapılmış kanallarla taşındığı ve bu taş kanalların kalenin altından geçtiği tahmin edilmektedir.
HACI PINARI
1933 yılında Usta Yane tarafından Selçuklu mimari üslubuyla yapılmış güzel eserlerden birisidir. Tahrip edilen çeşme 1985 yılında Siverek Belediyesi tarafından onarılmış ve hala kullanılmaktadır.
SİVEREK KALESİ
Yeryüzündeki tüm canlılarda olduğu gibi, insanlar da hayatlarını sürdürebilmek için, yaşam şartlarına uygun olan yerleri seçerler.Buralarda iaşe, barınma ,ulaşım,emniyet ve buna benzer ihtiyaçların temin edilebilmesi göz önünde bulundurulur.Sulak ve verimli araziler ile ulaşım ve savunmaya elverişli yüksek yerler, eski zamandan beri insanların reğbet ettikleri mekanlar olmuştur.Bunun ,için savunma amaçlı yüksek ve müstahkem kaleler yapılır, düşman saldırıları karşısında halk kalelere girip kapılar kapatıldıktan sonra savunmaya geçilirdi. İşte Siverek şehrinin, önce üzerinde sonra etrafında kurulduğu kale de, bütün bu şartları taşımaktaydı.
Tarihi kaynaklara göre, Siverek kalesi Asurlar döneminde taş ve toprak yığınlarından meydana getirilen suni bir höyüğün üzerine kurulmuştur. Yerden 30-35 metre yükseklikteki bu kalenin altında, gerektiğinde sığınılacak yerler yapılmıştır.Bu sığınaklar son zamanlarda kale eteklerinde yapılan evlerin temel kazıları sırasında ortaya çıkan dehlizlerin varlığından anlaşılmıştır.
Siverek'in yüzeysel şeklini incelediğimizde,şehrin doğusu batısın dan yüksektir.Şehrin doğusundan başlayan yükseklik batıya doğru inişli olarak alçalır.Kaleye kadar iner,bu iniş kaleyi geçtikten sonra da devam ederek şehrin batısına doğru 700 -800 metre kadar inerek devam eder.Eski bir su yatağında iniş sona erer.Daha sonra batıya doğru yükselir.Bundan da anlaşılıyor ki, kale doğal bir tepe üzerinde değil, düz bir arazide yığma bir tepe meydana getirilerek oluşturulmuştur.
Mezopotamya, bildiğimiz gibi Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan topraklardır Bu topraklar ise, yeryüzünün en verimli topraklarındandır Bunun için yeryüzünün ilk yerleşim merkezleri buralarda kurulmuştur.Tarihte buraya uygarlıklar ve medeniyetler beşiği denilmiştir.İşte Siverek de bu uygarlıklar ve medeniyet merkezinde yer almaktadır.
Bölgede yapılan çok az kazı ve incelemelerde bile yörenin tarihi önemi rahatlıkla görülmüştür.Ciddi kazı ve araştırmalar yapıldığında ise nelerin ortaya çıkacağını düşündükçe bu yörelere önem verilmeyişinin üzüntüsünü yaşamamak elde değildir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bazı kaynaklardaki bilgilere göre Siverek kalesi Asurlular döneminde yapılmıştır. Ünlü tarihçi Batlamyus Siverek kalesi hakkında şunları kaydetmektedir Konttopolis (Siverek) kalesi Asur medeniyetinden kalan büyük kesme taşlarla inşa edilmiştir.Romalılar hazır bulduklar malzeme ile yükseltikleri sur ve burçları Mezopotamya'nın en müstahkem kalesi haline getirmişlerdir, fakat Şapur I.in kuvvetleri karşısında şehir yandı, kül oldu halkı hep kılıçtan geçirildi. Yine aynı tarihçi Buranın Konttopolis şehri olduğunu iddia eder.Bizans imparatoru II.Konstantın Diyarbakır'a aşağı ve yukarı Mezopotamya yöresinden gelecek saldırıları önleyebilmek için şehrin ortasındaki yığma tepe üzerine bir kale inşa ettirmiştir.
Viranşehir varidat katibi Siverekli Abdülcelilzade Zühtü (Bayar) kendi el yazma KEŞKÜL isimli eserinde kale hakkında şöyle demektedir Ahiren(sonra) Diyarbakır Sasaniyan'e (sasanilere) intikal ettiğinden Siverek dahi Rumlar eline geçmiş idi, bir müddet sonra Rumlar, Diyarbekiri'de elde ederek Konstantiniye kayserinden II.Konstantin Diyarbekir'in surunu ve Siverek'in kalesini yevmi (günlük) bin amele işletmek suretiyle inşasına başlamış ise de ikmal edilmeden, Diyarbekir Şapur tarafından zapt edilmiş ve tekrar Rumlar eline geçtiğinde Rustinpanos tarafından natamam (yarım)kalan Diyarbekir suru istihkamatı ikmal edildiği gibi Siverek kalesini ve istihkamatını dahi yaptırmıştır... Rivayete göre yevmi bin amele ve üç yüz usta çalıştırılmak suretiyle 10 senede ikmaline muvaffak olunmuştur.
Şu anda (1996) tam bir harabe halinde olan kalenin taş ve toprak karışımı destekleme duvarlarının bir kısmı hala durmaktadır.
Kalenin kuzey doğusundan başlayıp doğuya doğru uzanan ve güney çevresinde devam edip güney batı köşesine kadar olan bölümü ise arka bölümün tersine 150 ile 200 metre genişlikte, yerden, sıfırdan başlayıp kale surlarının diplerine kadar yükselen toprak ve taş yığınlarıyla çevrelenmiştir. Kalenin doğu bölümünün etekleri ise, yerden meyilli olarak, yine koruma duvarlarıyla beslenmiştir.
Ancak kalenin doğu kısmındaki besleme duvarları diğerlerine göre daha değişik bir yapıdadır.Kale, surlardan 70-80 metre ötede ve yerden meyilli olarak surların altına kadar ulaşan koruma duvarlarını meydana getiren, taş ve toprak yığınlarının en üst yüzeylerine ise ortalama 50-50 ebadında siyah bazalt taşlar dizilmiştir. Muazzam bir görüntü meydana getiren bu tarihi eserler hala dimdik ayakta durmaktadır.
Yaklaşık 200 yıl evvel tesadüfen kalenin 200 metre güneyinde bulunan tarihi yeraltı hamamı, kale eteğindeki toprağın altında inşa edilmiştir.Yer altı hamamında bulunan kabartma şekiller (Aslan başı) ve gizli geçit Hamamdan kaleye gizli bir ulaşım yolu olduğunu göstermektedir.
Kalenin batı tarafındaki arka surlarının günümüze (1996) kadar dayanabilmeleri, arka surlarına verilen önemi belirtmektedir.Kalenin üzerinde bizzat yaptığımız incelemelerde, surların kalınlıklarının 3,5 ile 4 metre arasında olduğu anlaşılmıştır.Burçlar ise, kalenin yüzeyine kadar tamamen yıkılmıştır.Fakat temelleri hala yerinde durmaktadır.Burç temellerinin ortalama ölçüleri ise eni 5 metre,uzunluğu ise 8 metredir. Siverekteki evlerin çoğunun toprak dam olması
nedeniyle, damların sıvanması için halk,kale eteklerindeki toprağı kazıp götürmüş olduğundan zamanla kalenin etrafı çıplak kalmıştır.Kale etrafında ev yapmak için yapılan temel kazılarında ortaya çıkan gizli geçitler, kalenin iki veya üç katlı olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.Yine rivayetlere göre kalenin altında bir su teşkilatının olduğu söylenmektedir.Bu söylentiler,kalenin etrafında l50 ile 200 metre arasındaki uzaklıklarda bulunan birkaç yeraltı içme suyu çeşmesinin bulunmasından kaynaklanmaktadır.Bu çeşmeler:
1- Serap Çeşmesi (iniyi serebi)
2- Sulu camii (Hüseyin Çeribaşı Camisi)avlusunda yer altındaki taşlı kanallardan gelen su
3- Sulu caminin batısın da bulunan ana caddenin tam karşısındaki alanın
kenarında 2 metre yüksekliğinde,1 metre enindeki yuvarlak kemerli çeşme (Kemal Hoca çeşmesi)
4- Haliliye camisinin avlusunda abdest almak için yapılan havuzun suyu
5- Kaleyle bağlantılı olan Yeraltı hamamının suyu
Bu çeşmelerin bir kısmı hala kullanılmaktadır.Bazıları ise kapatılmıştır.Bu çeşmelerin geliş yönlerinin kale tarafından olması ve kaleye yakın olmaları, kalenin altındaki su teşkilatı rivayetlerini güçlendiriyor.
Mayıs 1969 tarihli, Urfa'yı konu alan Türkiye Turizm dergisinin Siverek'le ilgili bölümünde, Siverek kalesi hakkında şu bilgiler verilmektedir. Kale Şehrin ortasında bulunan yığma tepe üzerinde inşa edilmiştir.Çevresi yaklaşık olarak 1250 metredir, tabandan 30-35 metre yüksekliktedir. Sekiz burç ve doğu ucunda bir gözetleme kulesi ile müstahkem hale getirilmiştir.Burçların yüksekliği l5 metre, surların yüksekliği ise 10 metre idi.Kale içine,kuzeye açılan tek kapısından giriliyordu.
Siverek, tarihinin M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanması nedeniyle, zaman zaman yakılıp yıkılmış,hareketli ve kalabalık dönemler yaşamıştır. Kale fazla büyük olmadığı için genel bir yerleşim yeri olmaktan ziyade, bir idare merkezi olarak kullanılmıştır.Herhangi bir düşman saldırısı karşısında halk kaleye alınıp korunurdu.
Kalenin üzerinde kuzey,batı ve güney surlarının bazı bölümle ri hala ayakta durmaktadır.Bu surlar şu anda (l996) kalenin yüzeyinden 3-4 metre yüksekliktedirler.Kalenin üzerinde yeşil alan çalışmaları sırasında ayakta kalan surların önüne 2-3 metre yüksekliğinde toprak yığınları biriktirilmiştir.Bu 2-3 metre yüksekilğindeki topraklar temizlendiğinde surların tamamının yüksekliği 6-7 metreye ulaşır ki, kale hakkında epeyce bilgi sahibi olunabilir.Arkeoloğlar tarafından kalenin tamamı ve Siverek'teki tarihi yerler araştırıldığında tarihin bir çok gizli kalmış sırlarınını gün ışığına çıkacağı kuvvetle muhtemeldir.
Kalenin isimleri ise kaynaklarda şöyle belirtilmektedir Kınaba, Ardüzatil (Aslanlı kale), Kan kalesi, Sibabarka, Sevaverak, Purfuzzi, Marina'dır
Siverek kalesini meydana getiren toprağın şehrin ve kalenin güneyindeki,halk arasınd tarı çukur(Tanrı çukuru) diye bilinen yerden getirildiği kuvvetli ihtimaller arasındadır. Prof.Dr.Firuzan Kınal'ın Eski Anadolu Tarihinde bahsettiği ve arkeolojik kazılar yapılmaması yüzünden yerleri tesbit edilemeyen şehirlerden birinin Siverek olduğunu, hatta Prehistorya'ya ışık tutacak WAŞŞUGANİ şehrinin Siverek'in altında yattığını iddia edebiliriz, demektedir
SİVEREK CAMİLERİ
CAMİLERİMİZ
Camiler, müslüman toplumların en önemli inanç göstergeleridir. Siverek'te tarihin çeşitli dönemlerinde çok çeşitli milletlere mensup toplumlar yaşamıştır.Fakat müslümanlar'ın Siverek'i fethinden sonra genellikle Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde camilere önem verilmeye başlanmış ve ilk olarak daha önce kilise olan bir kısım mabedler camiye çevrilmiştir.Keşkül isimli el yazma eserde şöyle denilmektedir. kiliseden muhavvel camii kebiri vardır. Ulu camiinin sonradan yapılan minaresi hakkında ise aynı eserde Beni artuk devletinin ecdadı bulunan Karaaslan, Siverek camii kebirinin minaresini 982 tarihinde yaptırmıştır ki minare kapısının üzerine arabi ibareler ile ve minarenin şark tarafında sokağa doğru ve 5 metre yüksek mevkiinde rakamla 982 tarihini taşa hak etmiştir. diye bahseder.Dört kare ayak ( 120x120 ebadında ) üzerine oturtulmuş altı küçük kubbeden meydana gelmiştir.Cami duvarlarının kalınlığı ise 1.20 cm'dir Cami Siverek tarihinin bir dönemini gözler önüne sermektedir.
Diğer tarihi camiler ise şunlardır: Hasan Çelebi camii, Gülabibey camii, Hüseyin Çeribaşı camii (Sulu camii).
Keşkül isimli eserde Kasım Paşa isimli bir camiden bahseder. Eserde Siverek Hasançelebi camii, Gülabibey camii ve Kasım Paşa camii gibi mebani-i hayriye o zamanlar Siverek müsellimliklerinde (Osmanlı İmparatorluğunda vilayet teşkilleri yapılıncaya kadar eyalet bölümlerinde vali adına iş gören kimse ) bulunan zevatın hayratı olarak yaptırılmıştır.Maateessüf şimdi Kasım Paşa medresesi ve Kara Camii harebe olup, yerleri hanelere tebeddül ettiğinden mevkiinde değil, namlarından bile eser kalmamıştır.
ULU
Vakıflar Genel müdürlüğünün incelemelerine göre Selçuklu dönemine ait bir eserdir.
KEŞKÜL'e göre Ulu Cami kiliseden çevrilmiş olup doğu kapısında 982 tarihi yazılıdır. Ulu Camii minaresinin üzerindeki kitabe- den alınan bilgiye göre 586 yıllarında minare bir tamirat görmüştür. Minareyi Hamdullah Bey isminde bir zat yaptırmıştır
GÜLABİBEY CAMİİ
Osmanlı Valilerinde Gülabibey tarafından hicri 1211 (M.1701) tarihinde yaptırılmıştır.Aynı zat görev yaptığı Halep ve Erzincan'da da aynı isimde camiler yaptırmıştır.Caminin minaresi 1955 yılında Siverek Camileri Onarma ve Yaşatma Derneği tarafından yaptırılmıştır.Daha önce caminin ahşap olan kubbesi 1957 yılında aynı dernek tarafından onarılmıştır.
SULU CAMİİ (HÜSEYİN ÇERİBAŞI CAMİİ)
Halk arasında Sulu Cami olarak bilinen mabedin asıl adı Hüseyin Çeribaşı Camii'dir. Siverek Çeribaşısı Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan caminin yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir. Asıl yapısı uzun lüle kubbeli iken, 1305 (1889) yılında Siverekli Osman Paşanın annesi tarafından öndeki kemerli eyvanıyla beraber şimdiki haline getirilmiştir.
Hasan Çelebi Camii 1839
Hacı Ömer camii 1793
Hamidiye camii 1894
Karakeçi camii 1391
Ayrıca Siverek'e bağlı 60 köyde cami bulunmaktadır.
CAMİİ