Feda Sohbet 2016

Şanlıurfa Tarihi , Şanlıurfa Tarihi Eserleri , Şanlıurfa Resimleri


ŞANLIURFA TARİHİ VE TARİHİ ESERLERİ
DÜNDEN BUGÜNE ŞANLI URFA
ŞANLIURFA TARİHİ
Urfa Havadan Görünüm
BİRİNCİ BÖLÜM



A) COĞRAFİ BAKIMDAN URFA'NIN ÖNEMİ
Urfa Havadan Görünüm
Urfa, 30-36 kuzey enlem ve 37-40 doğu boylamları arasında yer alır. Deniz seviyesinden 518 metre yüksekliktedir. Kuzey, batı ve güneyinde Fırat Nehri, doğusunda ise yine Fırat’ın kollarından olan Habur irmağı ile sınırlandırılmıştır. Doğusunda Mardin, batısında Gaziantep, kuzeybatısında Adıyaman ve kuzeyinde de Diyarbakır ile çevrilidir. Güneyinde ise 1921’deki Ankara Antlaşması ile çizilen 223 km’lik Suriye sınırı bulunur.
1 (1563)
Urfa, eski çağlardan beri doğu ile batının buluşma noktalarının en hareketlisi ve en önemlisi olmuştur. Doğu ile batı dünyasını kültür ve ticaret bakımından birbirine bağlayan eski ve önemli yollar sisteminin bir düğüm noktası oluşu, bütün bu bölgede çok eskiden beri parlak bir medeniyet seviyesine ulaşmış kentlerin kurulmasını hazırlamıştır. Harran, Urfa, Suruç, Birecik, Samsat ve Rakka gibi, ne zaman kuruldukları bilinmeyen kentleriyle dünya medeniyetinin en eski ve büyük merkezlerden birini oluşturan bölgemizin eski çağlardaki ticari ve askeri ulaşımını sağlayan yollar: Güneydoğudan kuzeybatıya doğru, Zagros Dağları'nın eteklerini izleyerek, Dicle boyunca uzanan ve Yeni Assur döneminde Kral Yolu adını taşıyan ana yol; Güney Mezopotamya’dan Dicle’yi izleyerek gelip, Musul yoluyla Sincar’a, Nisibis’e (Nusaybin) ve Râ’s el-Ayn üzerinden Harran ovasına, buradan da Fırat’ı Karkamış’ta aşarak kuzeybatı ve güneybatıya ayrılmaktaydı
1 (44)
İçinde Kalhu, Ninova ve Dur şarrikun gibi ünlü başkentlerin bulunuşu nedeniyle Assur Üçgeni denen ve yöreden geçen bu birinci ana yolun dışında; Mezopotamya’nın diğer önemli yolu Fırat vadisini izleyerek Babil’e ulaşan yoldur. Güney Mezopotamya’ya gitmek için, ilkinden daha kısa olan bu yol; Babil, Hit, Ana ve Rakka’ya ulaştıktan sonra,Belih suyunu izleyerek Harran ovasına gelir. Burası çeşitli yönlere ayrılan yolların birleştiği bir yerdir. Bu yollardan biri de kuzeydoğuya gider. Diyarbakır-Bitlis hattını izleyen bu yol, Güneydoğu Toroslar’ı Bitlis Geçidi üzerinden atlayarak Van Gölü yöresine kadar uzanır. Kuzeye giden yol ise, muhtemelen Assur Koloni Çağı’nın geç döneminde de kullanılmış gibi görünen ve Ergani-Maden Geçidi aracılığıyla Elazığ ve Malatya bölgelerine ulaşan karayolu sistemidir.
Harran’dan kuzeybatıya giden yol, Yeni Assur kralları tarafından kullanılmış, Fırat’ı Zeugma (Birecik) ya da daha kuzeydeki Samosata’da (Samsat) aşarak Que (Kilikia), Tabal ve son olarak Orta Anadolu’ya uzanmaktaydı.
Harran’dan güneye giden bir diğer yol ise; Rakka üzerinden, bir taraftan Halep, diğer taraftan Palmira (Tedmur) yoluyla şam’a ve oradan da Tyr yanında Akdeniz’e ulaşıyordu.


B) BÖLGEDE İLK YER ADLARI

M.Ö. 2300 yıllarına ait Ebla tabletlerinde Harran'ın en eski ismine “Haranki“ olarak rastlıyoruz. Bu isim, Assurca “karayolu, yol, patika, yolculuk, iş seyahati, akın ve ordu“ anlamlarında kullanılmıştır.
1 ssa(990) kopya
Ebla tabletlerinden sonra, M.Ö. 1500 yıllarına ait Mari tabletlerinde Harran’ın ismi, “Haranimki“ ve "Kaskalnimki“, Eski Babil dönemi belgelerinde “Harranum“ ve “Kaskal“, Hitit Krallığı dönemine ait Boğazköy metinlerinde “Harrana“ ve “Kaskalni“, Yeni Assur belgelerinde ise, “Harrana“, “Harrânî“ ve “Harranu“ biçimlerinde geçmektedir.
1 (1030)
Bölgemizin en eski adı, Hititçe çivi yazılı tabletlerde geçen ve M.Ö. 1500 yıllarına ait olan “Hur Ülkeleri“ adıdır. Bölgenin kuzeydoğusunda Alşe, kuzeyinde işşuva, güneybatısında ise Aştata ülkeleri bulunuyordu.
1 (736)


İKİNCİ BÖLÜM

Urfa'nın 20 km. doğusundaki Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbekli Tepe'de 1996 yılında başlayan ve önümüzdeki yıllarda da devam edecek olan arkeolojik kazılarda, dünyanın ilk tapınak tepesi tespit edilmiştir. Elde edilen bulguların Cilali Taş Devri'ne (M.Ö. 9000'lere) ait olduğu tarihlenmiştir. Buna göre Urfa, şu anda 11000 yıllık bir tarihe sahiptir. Adı geçen yerdeki kazıların sona ermesinden sonra belki bu tarih daha da eskilere gidecektir.
Bu yazımızda, M.Ö. XXV. yüzyıldan başlayarak, çivi yazılı kaynaklar göz önünde bulundurulmak suretiyle Urfa'nın yaklaşık 4500 yıllık yazılı bir tarihi özetlenmiştir. Göbekli Tepe hakkındaki geniş bilgi, kitabın Mimari bölümünde verilmiştir.
I) EBLA KRALLIĞI DÖNEMİ (M.Ö. XXV. yy.)

Ele geçen en eski belgelere göre; Urfa bölgesi kısmen M.Ö. XXV. yüzyılda Kuzey Suriye’de Halep yakınlarında kurulmuş Ebla Krallığı’nın hâkimiyetine girmiştir. Bizce bölgenin tarihini de şimdilik bu dönemden başlatmak gerekir.
M.Ö. 2500 yıllarına ait Ebla Krallığı’nın merkezi Ebla'da (Tell el-Mardikh) yapılan arkeolojik kazılarda bulunan çivi yazılı arşivlerde, adı geçen krallığa bağlı olarak, Harran’ın bu dönemde Zugalum adındaki bir kraliçe tarafından yönetildiğini görmekteyiz.
Halepli Bahce Mozaikleri (12)
Bu dönemde Urfa’nın durumunu veya adını şimdilik bilemiyoruz. Bununla birlikte tabletlere göre, Kuzey Suriye’de geniş ve işlek bir ticaret ağı bulunuyordu. Ancak bölgenin en eski tarihi dönemine ait elimizdeki bilgiler şimdilik çok azdır.
Halepli Bahce Mozaikleri (2)
II) AKKAD KRALLIĞI DÖNEMİ (M.Ö.XXIII. yy-XXI. yy.)

Mezopotamya tarihinde kurulmuş ilk devlet olan Akkad Krallığı (M.Ö. 2350-2150), gittikçe güçlenerek Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Kilikya bölgelerini bir dönem hâkimiyeti altında tutmuştur.
Halepli Bahce Mozaikleri (39)
Akkad Kralı I.Sargon (saltanatı M.Ö. 2340-2284), Amanos ve Toroslar’a doğru bir sefer düzenlerken bölgemizin de içinde bulunduğu Kuzey Suriye’yi ele geçirerek, Akkad Krallığı’nın hâkimiyetine katmıştır.
Halepli Bahce Mozaikleri (27)
Sargon’dan bir süre sonra, tahta geçen torunu Naram-Sin'in (saltanatı M.Ö. 2260-2220) Kuzey Mezopotamya’daki Subartu (Irmaklararası; Fırat ile Dicle arası olup daha çok Kuzey Suriye’yi ifade eder) ülkesini çeşitli düşman unsurlara karşı savunduğu görülür. Ona ait kitabeli bir bazalt zafer steli de Diyarbakır’ın Pir Hüseyin köyünde bulunmuştur. Urfa merkez Konuklu (Kazane) Köyü'nde yapılan kazılarda, ilk Tunç Çağı tabakasında bulunan üç çivi yazılı tabletten ikisi, Eski Babil dönemine ait mektup, diğeri ise Akkadça çivi yazılı olup, Akkad alfabesini öğretmektedir. Yukarıda bahsedilen stel ve çivi yazılı tablet, Akkad Krallığı'nın bölgemizi de hâkimiyet sınırlarına katmış olduğunu göstermektedir.
1 (168)
Akkad Krallığı, İran’ın batısındaki Zagros Dağları’nda devlet kuran Gutiler’in istilâsı ile başlayan savaşlar neticesinde yaklaşık M.Ö. 2150 yılında tarihe karışır.
1 (676)


III) III. SUMER-UR HANEDANİ VE ESKİ BABİL KRALLIĞI DÖNEMI (M.Ö.XXI-?)

Kaynaklara göre Akkad döneminden sonra,, bölgemizi de içine alan Anadolu'nun bir kısmı, III.Sumer-Ur Hanedanı (M.Ö. 2060-1960)'nın hâkimiyetine girmişti. Anadolu ve bölgemiz ahalisi bunların kültürlerinden oldukça etkilenmişler ve yazılarını bile kullanmışlardır.
Eski Babil Krallığı'nın ünlü Kralı Hammurabi'nin (saltanatı M.Ö. 1728-1686), Mari (Tell Hariri, Suriye’de Fırat üzerinde) bölgesiyle Assur ili de dahil olmak üzere, bütün Subartu’yu, Elam’ı ve civardaki bütün ülkeleri zaptettiği bu başarısının kendisine, “Sümer-Akkad Kralı, Dört iklim Hükümdârı ve Cihan imparatoru“ gibi ünvanları kazandırdığı bilinir. Maalesef bu döneme ait bilgilerimiz de çok azdır.
IV) HURRİ-MİTANNiLER VE HiTiT KRALLiKLARi DÖNEMi (M.Ö. 2000-1270)

Güneydoğu Anadolu’nın En Eski Ahalisi Hurriler
Hurriler, M.Ö. 2000 yıllarından itibaren, kuzeyde Kafkaslar’dan, güneyde Suriye ve Yukarı Mezopotamya’ya, batıda Toroslar’dan, doğuda iran’daki Zagros Dağları’nın ötesindeki Urmiye Gölü’ne kadar uzanan, oldukça geniş bir coğrafik alana yerleşmişlerdi. Ancak, bu tarihlerde henüz siyâsi bir teşekkül oluşturmamışlardı.
Hurri, Babilcede “Mağara” demektir. Urfa bölgesinde birçok mağaranın bulunduğu ve Hurri kentinin de bugünkü Urfa’nın yerinde bulunduğu tahmin edilir. Ancak bu bilgi henüz teyit edilememiştir.
Bölgemizde Hurriler'e ait herhangi bir tablet ya da sanat eseri bulunmamış olması dikkat çekicidir. Bunun sebebini de arkeolojik kazıların Urfa'nın güney veya güneydoğusunda değil de kuzeyinde yapılmasına bağlıyoruz.
M.Ö. 1800 yıllarında başkent Hattuşaş (Boğazköy) olmak üzere Anadolu’da bir devlet kuran Hititler, ekonomik güçlerini arttırmak ve daha geniş topraklara sahip olmak amacıyla Kuzey Suriye’ye seferler düzenlemişler. Ancak daha çok Hatay bölgesine yapılan bu seferlerde bölge ahalisi Hurriler’le karşılaşmamışlardır. Hitit Kralı i.Hattuşili (saltanatı M.Ö. 1660-1630) Kuzey Suriye’ye yönelik son askeri harekâtı esnasında Kargamış ve Halpa'yı (Halep) ele geçirmeye çalışırken, Hurriler’in adı geçen kentleri savunma yönünden desteklemesi sonucu başarısızlığa uğrayarak, geri çekilmek zorunda kalır. Bu başarısızlığın sebebi; Hurriler’in sahip olduğu atlı arabalardır. Henüz savaşlarda atlı araba kullanmayan civardaki topluluklar, Hurriler’in atlarla süratli bir şekilde hücumları karşısında oldukça şaşırırlar.
Hititler’in Kuzey Suriye’ye Yayılma Faaliyetleri

I. Hattuşili’nin yerine geçen oğlu i.Murşili (saltanatı M.Ö. 1630-1600) Kuzey Suriye’deki yayılma siyasetinin ilk hedefi olarak, önce Halep’i ele geçirir. Bu arada Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Hurri prensleri bu süper güce karşı koyamayıp geri çekilirler. Halep’ten sonra Suriye’deki Mari krallıklarını da ortadan kaldıran i. Murşili’ye artık Babil yolu görünür. M.Ö. 1605 yılında Fırat’ı izleyerek güneye iner ve Babil önlerine ulaşır. Bölgemizden oldukça uzakta cereyan eden ve Mezopotamya tarihinin seyrini değiştiren bu olay sonucunda, muhteşem kent zapt ve yağma edilerek alınan ganimetlerle Anadolu’ya dönülür.
I. Murşili’nin M.Ö. 1600 yılında öldürülmesi üzerine Hitit Krallığı'nın bocalama dönemine girdiği görülür. Tahta geçen i.Hantili (saltanatı M.Ö. 1600-1570) yeni askeri seferler düzenleyerek Kuzey Suriye’deki Hitit etki alanını elde tutmaya çalışırsa da bunda başarılı olamaz. Hurriler Anadolu’ya girerler ve kendi etkilerini arttırarak güçlenirler, Hitit sarayını basarak Kraliçe Harapşili ile birkaç prensi de öldürürler. Bu felâkete bağlı olarak, Hitit ülkesinde kavgalar ve kargaşalar uzun süre devam eder.
Hurriler’in ikiye Ayrılması

Bölgemiz ahalisi Hurriler’in gittikçe güçlenerek, ırkdaşları olan Subaru aşiretlerini de hâkimiyetleri altına alarak; batıda Akdeniz’e, doğuda Kerkük bölgesine, güneyde ise Ken’an iline kadar yayıldıkları görülür.
Yaklaşık M.Ö.1500-1450 yıllarında Hurriler, biri Hurri diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrılırlar.
Bu dönemde Önasya’da büyük olaylar meydana gelir. Nereden geldikleri ve kimler oldukları henüz bilinmeyen Hiksoslar (Çoban Krallar) istilâsının bölgemizi ne derece etkilemiş olduğunu bilmiyoruz. Belki de Hiksoslar’ın müdâhalesi sonucu Hurriler ikiye ayrılmak zorunda kalmışlardı. Hiksoslar istilâsı; Hitit, Amurru, Assur ve Babil gibi devletlerin de sarsılmalarına sebep olur.
Mitanniler Kuzey Suriye’de

Mitanniler tarafından yazılmış bir tablete henüz rastlanmamıştır. Ancak komşu ülkelere ait arşivlerde XV. yüzyıldan itibaren bunların güç ve hırslarını anlatan belgeler bulunmuştur. Kerkük tabletlerinde kendileri tarafından “Maiteni“ şeklinde, Mısır belgelerinde ise “Mitan“ ve “Mitanni” adlarıyla bahsedilmektedir. Mitanni ülkesine Mısırlılar ve Suriyeliler “Naharina“ (iki nehirarası), Asurlular ise “Hanigalbat“ adını veriyorlardı.
“Bereketli Hilal“ bölgesinde kurulan Mitanni Krallığı, bugünkü Ceylanpınar civarında bulunduğu sanılan Vaşşuganni kentini başkent yapar. Mitanni Krallığı daha sonra Hurri Krallığı aleyhine güçlenerek gelişir ve M.Ö. XIV. yüzyıl sonlarında tamamiyle onun yerine geçer. Bu arada Kargamış, Harran, Urfa, Halep ve Antakya gibi kentler Mitanni hâkimiyetine girerler.
Mitanniler ülkesi, o dönemin dünya siyaseti bakımından çok önemli stratejik bir bölge idi. Mezopotamya’dan Karadeniz’e, Akdeniz’e, Mısır’a ve buralardan yine Mezopotamya’ya giden yollar Mitanniler ülkesinden geçiyordu. Bu coğrafik durum Önasya’da Mitanniler’e büyük bir üstünlük kazandırmıştır. Mitanniler, daha sonra bu avantajı kullanıp, Mısır ve Hitit krallıkları arasında üçüncü bir güç durumuna gelmiştir.
Kuzey Suriye’de Mitanni-Mısır Mücâdelesi

Mitanniler, Mısırlılar’a karşı koyabilmek ve Suriye-Filistin hâkimiyetini Firavunlara kaptırmamak için civardaki küçük prenslikleri idâreleri altına alarak büyük bir ordu ile Mısır Firavunu III.Tutmes'in (saltanatı M.Ö. 1490-1436) ordularını Megiddo’da durdurmayı başarırlar. Ancak Mitanniler’in bu başarılarının ömrü, Mısır’ın güçlü orduları karşısında pek de uzun sürmez.
III.Tutmes M.Ö. 1477’de ordularıyla Mitanniler üzerine yürüyerek uzun ve kanlı savaşlardan sonra Kadeş’i ele geçirir; sonra da Fırat boylarına kadar ilerleyerek M.Ö. 1473’de Kuzey Suriye’yi kısa bir süre denetimi altına alır. Mitanni büyükleri olan Mariannular, bu kanlı savaşlar esnasında mağaralara kaçarlar. işgal altındaki Mitanni kentlerinde, çıkan isyânlardan dolayı Firavun bunları birkaç kez bastırmak zorunda kalır.
Böylece Kuzey Suriye ve tabiatıyla bölgemiz, kısmen Mısır etkisinde kalır ve bu durum MitanniKralı Sauşşatar'ın (saltanatı M.Ö. 1440-1410) M.Ö. 1435’te Kuzey Suriye’yi ve bölgemizi tümüyle ele geçirmesine kadar devam eder.
M.Ö. 1453 yılında Firavun'un Fırat’ı geçerek, Mitanni başkenti Vaşşuganni’yi tehdit etmesi üzerine, Sauşşatar’ın onunla Suriye ve Filistin’de Firavun'un hâkimiyetini ve her sene belirli bir vergi vermeyi kabul etmek suretiyle bir anlaşma yapmış olduğu görülür. Bu olay Mitanniler’in düşmanı olan Hititler’i oldukça sevindirir ve II.Tuthaliya'nın (saltanatı M.Ö.1460-1440) Firavun'u tebrik edip, ona hediyeler ve elçiler göndermesine sebep olur.
Urfa Havadan Görünüm
Mitanniler’in Yeniden Canlanışı ve Fetihleri

Mitanni Kralı Sauşşatar, Firavun'un bölgeden uzaklaşmasını fırsat bilerek, ülkesinin yaralarını sarmak ve ekonomik yönden ayakta durmasını sağlamak için bütün gücüyle çalışır. M.Ö. 1435’de Harran üzerinden geçerek, herhalde bu sıralarda Mitanniler ile Subarular’ın arası açılmış olmalı ki, Subarular ülkesine yürür ve burayı ele geçirir.
Urfa Havadan Görünüm
Subarular ülkesini ele geçiren Sauşşatar, zaman geçirmeden Assur üzerine yürür ve kenti ele geçirir. Assur prensliğinde i.Assurrabi ve II. Assurnirari’nin bulunduğu bu zamanda Assur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitanniler’e tabi olmak zorunda kalır. Sauşşatar, Assur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak başkenti Vaşşuganni’ye götürür.
Urfa Havadan Görünüm
Sauşşatar’ın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitanniler’in doğu sınırları Zağros Dağları’na kadar genişler. Kuzey Suriye’deki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer.

Hitit Tehlikesi ve Mitanni-Mısır ittifakı
Urfa Havadan Görünüm
Biraz rahatlama dönemine girmiş olan Mitanni Krallığı'nın karşısına tehdit olarak, bu kez de Hitit Krallığı çıkar. Nitekim uzun zamanlar kendi hallerinde yaşayan Hititler tekrar güçlenmişler ve sınırlarından taşıp Önasya’ya hakim olma emellerini gerçekleştirmeye başlamışlardı. Bir ara Kral II.Tuthaliya Kuzey Suriye’ye yürümüş ve Halep’i zaptetmişti. Güneye doğru genişleyen Hitit akınları, Firavunların Suriye ve Filistin’deki sınırlarını yıkabilirdi. Sauşşatar da bu yeni ve tehlikeli durum karşısında Firavun'la birleşme gereğini duyuyordu. Ayrıca Mitanniler’in doğu ve güneydoğu sınırları da pek güvenilir görünmüyordu. Bu arada Assurlular intikam savaşlarına hazırlanıyorlardı. Bütün bu tehlike ve tehditler karşısında güçlü bir müttefike ihtiyaç duyan Mitanni kralı, Firavun II. Amenofis'e (saltanatı M.Ö. 1436-1412) bir heyet göndererek kesin bir antlaşma, birleşme ve işbirliği yapmak isteğini bildirir.
Urfa Havadan Görünüm
Mitanniler, M.Ö. 1411 yılında Hanigalbat’ın batısındaki Kizzuvatna (Adana ve kuzey civarı) bölgesini zaptedip, topraklarını genişletmek imkânına sahip olurlar.

Mısır ile Mitanniler arasında yapılan antlaşma, sonradan bu iki hânedan arasında meydana gelen evlenmeler ve yapılan ticaret anlaşmaları ile pekiştirilir. Sauşşatar’dan sonra Mitanni tahtına geçen i.Artatama (saltanatı M.Ö. 1410-1400) Firavun IV. Tutmes ile dostluk ve barış anlaşması imzalar ve kızını Firavuna eş olarak verir. Mitanni prensesi ile evlenen Firavun, ona kraliçe ünvanını verir. Mitanni prensesi, IV. Tutmes’in yerine geçecek olan III.Amenofis’i doğurmuştur. Firavun III. ve IV. Amenofis’ler de birer Mitanni prensesi ile evleneceklerdir.
Urfa  Görünüm
Mitanni Krallığın ikiye Bölünmesi

Mitanni Krallığı, Önasya’nın güçlü devletlerinden biri olmaya çalışırken, i. Artatama’dan sonra tahta geçen oğlu II.şuttarna'nın (saltanatı M.Ö. 1400-1385) ölümünden sonra, taht varisleri arsında mücâdeleler başlar ve sonuçta, devletin arazisi varisler arasında paylaşılır. II.Artatama, ülkenin kuzeybatı kısmını alarak burada başkenti Urfa (?) olan bağımsız bir Hurri Krallığı kurar. Güneydoğu Anadolu bölgesinde de kardeşi Artaşumara (saltanatı M.Ö. 1385-1380) Mitanni tahtına oturur.
Urfa Kalesi
Beş yıl sonra M.Ö. 1380’de, Uthi adlı bir isyâncı, Artaşumara’yı öldürerek Mitanni tahtına henüz çocuk olan Tuşratta'yı (saltanatı M.Ö. 1380-1350) oturtarak ülkenin idâresini ele geçirir. Tuşratta büyüdükten sonra, Uthi'yi ortadan kaldırarak babasının tahtı üzerinde tek yetkili olarak hükmedecektir.

Hititler’in Mitanni Ülkesine Saldırıları
Urfa Kalesi
Hurri Kralı II. Artatama, düşmanları olan Hitit Kralı I.şuppiluliuma (saltanatı M.Ö. 1380-1345) ile birleşerek onun da yardımıyla, kardeşi Tuşratta’nın üzerine yürür.

Hitit kralının Mitanni kralına haber göndermesine karşılık, kral başkenti Vaşşuganni’den çıkmaz; Hitit ordusu oraya ilerleyince, Mitanni askerleri tarafından yakılan ekinler ve kapatılan kuyular yüzünden, aç ve susuz kalarak geri çekilmek zorunda kalır (M.Ö. 1380). Tuşratta, hezimete uğrattığı Hitit ordusundan eline geçen ganimetlerden bir kısmını ve iki Hitit esirini akrabası ve dostu olan Firavun III.Amenofis’e gönderir.
Abide Anıtı
İlk saldırısı başarısızlıkla sonuçlanan i.şuppiluliuma, düşmanı olan bu ülkenin içişlerini her zaman dikkatle izlemiş ve patlak veren bazı iç kavgaları kendi lehine kullanmak istemişti. Aslında Mitanni sorunu şimdilik kolayca çözülebilecek bir sorun değildi.

Anadolu’daki güvenliği sağlamak ve siyasal alanlarda güçlenmek amacına yönelik olarak, Mitanni ile Hitit ülkeleri arasında bir tampon bölge oluşturan Kizzuvatna Kralı şanuşşara ile bir andlaşma yapıp, bu ülkeyi de yanına alan I.Şuppiluliuma’nın, Mitanni ülkesine ikinci bir sefer düzenleyerek başkent Vaşşuganni’yi yağmaladığı görülür. Tuşratta, her nedense kesin bir savaştan kaçınır ve bu durum Hitit kralının Kuzey Suriye’yi yağmalamasına, Halep’i M.Ö. 1377 yılında tekrar Hitit hâkimiyetine sokmasına sebep olur. Büyük bir hezimete uğrayan Tuşratta, istemiyerek de olsa, Fırat’ın batı kısımlarını Hititler’e bırakmak zorunda kalır. Bu dönemde Tuşratta için Hititler’den sonra ikinci bir potansiyel tehlike ise, Assur kentinde filizlenmekteydi. Mitanni karşıtı olan gruplar güçlenmişler ve Assur prensliğine Eriba-Adad’ı getirmişlerdi. Bu prens, göreve gelir gelmez, Mitanni bağımlılığından kurtulmak için bütün gücüyle çalışmaya başlamıştı.
Ulu Camii
Bize göre, Tuşratta esasen Hitit kralı ile zamanında iyi ilişkiler içinde bulunmamıştır. Bu kötü ilişki, hiç beklemediği ve hazırlıksız olduğu zamanlarda karşısında Hititler’i görmesine sebep olmuştur. ihtimal ki Tuşratta, Hititler’in bu kadar güçleneceğini düşünmemişti.

Firavun'un Mitanni’den Kız istemesi
Harran Kalesi
Mitanniler’in felaketlerle uğraştığı bir dönemde Firavun III.Amenofis, M.Ö. 1370 yılında Vaşşuganni’ye bir heyet göndererek, Tuşratta’nın kızı Tadu-Hepa’yı evlenmek amacıyla ister. Tuşratta birçok mazeretler öne sürerek buna razı olmaz. Devam eden ısrarlar ve uzayan yazışmalar sonucunda, bunu kabul ederek kızı ile birlikte kıymetli eşyaları da Mısır’a gönderir.

Sonuçta; evlenme ve kız isteme ısrarlarına, Tuşratta’nın istemeyerek de olsa rıza gösterdiğini görüyoruz. Tuşratta, belki aradaki dostluğun bozulmaması ve mevcut ittifakın ortadan kalkmaması için, bunu kabul etmek zorunda kalmıştır. ileride görüleceği üzere Firavunlar, hiçbir zaman Mitanniler’e yardımda bulunmamışlar ve sonuçta bu ittifaktan, kız almak suretiyle Mısırlılar kazançlı çıkmışlardır.
Harran Kubbeleri
Hititlerin Son Saldırısı ve Mitanniler’in Hezimeti

Hitit Kralı I.Şuppiluliuma, Mitanniler’in bu durumdan faydalanarak, hem ülkelerini ve hem de Suriye’yi ele geçirme projesini uygulamaya koyar. Tuşratta, Mısır’dan yardım alamamasına rağmen, ülkesini kâhramanca savunmaya niyetlidir. Hitit kralı, bir taraftan Tuşratta’nın kardeşlerini, diğer taraftan da Lübnan bölgesindeki Sami-Amurru beylerini elde etmeye çalışır. Sonunda bu faaliyetlerinde başarılı olur. Mitanni prenslerinin ayaklandırılan menfaatleri, ülkedeki birliği ve gücü gevşetir. Amurrular’ın durumu da Mısır’ın Suriye üzerindeki etkisini oldukça sarsar.
Harran Kubbeleri
Kendi projesinin gerçekleşmesine yarayan bu gelişmeler sonucunda, Mitanniler’e saldırıp son darbeyi vurma zamanının geldiğini gören Hitit kralı, ordusunu harekete geçirir. Mitanni Kralı Tuşratta, dostu olan Firavun IV.Amenofis’e ardı ardına gönderdiği mektuplarda ondan acilen yardım ister. Ancak Firavun, kurmuş olduğu yeni dinle meşgul olduğundan, kimse ile ilgilenecek bir durumda değildir. M.Ö. 1366’da başkent Vaşşuganni’ye saldıran büyük Hitit ordusu karşısında birşey yapmaya fırsat bulamayan Tuşratta, hezimete uğrar ve kaçmak zorunda kalır. Mitanni prenslerinden çoğu esir edilerek, Kapadokya’ya götürülür. Mitanniler arasında çıkan kargaşalıklar esnasında Tuşratta oğullarından biri tarafından öldürülür. Tuşratta’nın küçük oğlu Mattivaza da sadık ve fedakâr adamları tarafından Babil’e kaçırılarak ölümden kurtarılır.

Bu hezimet üzerine Kargamış hariç, bütün Kuzey Suriye ve bölgemiz Hitit Krallığı’nın hâkimiyetine girer.
Harran Kubbeleri
Mattivaza’nın Hititler’e Bağlı Krallığı

Mattivaza’nın kendisine esir muamelesi yapılan Babil’den, yanındaki adamları tarafından kaçırıldığı ve nice zorluklarla Anadolu’ya ulaşarak, Hitit Kralı I.Şuppiluliuma’ya sığındığı görülür.

Usta siyâsetçi Hitit kralı, o sıralarda büyümekte olan Assur Krallığı’nın, gelecekte ülkesi için bir tehlike oluşturabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak, Mattivaza’yı güzel bir şekilde karşılar ve ona kızını da vererek Mitanni Krallığı’nı kendine bağlı bir tampon devlet halinde yeniden kurar.
Harran Kubbeleri
I.Şuppiluliuma’nın işini sağlama bağlamak için, Mattivaza (saltanatı M.Ö. 1350-1320) ile M.Ö. 1350 yılında bir de antlaşma yaptığı görülür. Yemin Tanrıları arasında yer alan Harranlı Sin (Ay) ve şamaş(Güneş)’ın da şahit tutulduğu bu antlaşmada Hitit Kralı şöyle der:

“Kral Tuşratta’nın oğlu Mattivaza’yı elinden tuttum ve onu babasının tahtına oturtacağım. kızımın hatırı ve büyük bir ülke olan Mitanni mahvolmasın diye büyük Hitit Kralı, bu ülkeyi yeniden canlandırdı. Tuşratta’nın oğlu Mattivaza’yı elinden tuttum ve kızımı ona eş olarak verdim. Mattivaza kral olduğuna göre, Hitit ülkesi kralının kızı da Mitanni ülkesinde kraliçedir. Sen ey Mattivaza, kızımın üzerine başka kadın alma ! Ona, başka bir kadın eşdeğer duruma gelmesin; kızımı ikinci kadın derecesine indirme. Mattivaza, gelecekte benim oğullarımın gerçek kardeşi ve eşitidir. Mattivaza’nın çocukları da benim çocuk ve torunlarımın eşiti olacaktır. Hitit ve Mitanni ülkesinin halkı, gelecekte birbirlerine kötülük etmeyeceklerdir..... Hitit ülkesi kralı savaşa giderse, Mitanni kralı da onunla gidecektir. Mitanni’nin düşmanı olan Hitit’in de düşmanı olacaktır. Hitit’in dostu olan Mitanni’nin de dostu olacaktır."
Harran Kubbeleri
Görüldüğü gibi, Hitit kralına adeta bağımlı bir durumuna gelen Mattivaza, Hattuşaş’tan gelen emre göre, hareket etmeye mecbur bırakılır. Bu durum karşısında Mitanni Krallığı da doğal olarak gerilemeye ve çökmeye başlar.

Kısa bir süre sonra Hitit kralı i.şuppiluliuma oğlu Piyassili’yi ve damadı olan Mattivaza’yı eski bir Mitanni kenti olan Kargamış üzerine gönderip, orayı ele geçirmelerini sağlar. Bunlar daha sonra Vaşşuganni üzerine giderken, bu arada Harran’ı da alarak kendilerine bağlarlar. Harran’ın bu sıralarda kimlerin elinde bulunduğu bilinmiyor.
Balıklı Göl ve Döşeme Camii
I.Şuppiluliuma’nın M.Ö. 1345 yılında bulaşıcı bir hastalık sonucu ölmesi üzerine; Arzava, Kizzuvatna ve Mitanni gibi Hattuşaş’ın egemenliğinde olan devletler, hâkimiyetlerini ilan ederek istiklâllerini tekrar kazanırlar.

Mitanni-Hanigalbat Ülkesinin Assur’a Tabi Oluşu

Assur Kralı i.Adad-Nirari (saltanatı M.Ö. 1307-1274), Hitit etkisinin gittikçe arttığı Mitanni-Hanigalbat bölgesini ele geçirmek amacıyla hazırlıklara başlar. Ancak Mitanni Kralı i.şattuara (saltanatı M.Ö. 1320-1300) daha önce davranıp Assurlular üzerine yürür. Ancak büyük Assur gücüne yenilerek esir düşer (M.Ö. yak. 1305) ve ancak yapılan görüşmeler sonucu her yıl vergi vermek suretiyle ülkesine dönebilir.
Harran Kubbeleri